Çağlayan dersleri
- Ihsan Colak
- Feb 28, 2016
- 3 min read

Çağlayan Adliyesi'nde yaşanan hukuk skandalları ile adliyenin nezarethanesi ve avlusunda yaşanan sessiz direniş tarihe Çağlayan vakası olarak geçeceğe benziyor.
Türkiye bu olaydan ders çıkaracak olursa, önünde çok büyük anlamlara sahip ve ibretlik bir sekiz gün durmaktadır. Bu sekiz günün hikâyesi aslında ülkenin bir röntgenini de çekip elimize vermiştir. Bu resme göre farklı kesimlerin çıkarması gereken dersleri sıralayacak olursak;
1. Ekşi yemeyenin karnı ağrımazmış. Yaptığı işleri kanuna nizama göre yapanlar günü gelip hesaba çekilince başları dik durur, sesleri gür çıkarmış. Kanunsuzluklar karşısında kendilerini savunurken yaptıklarını saklamak değil bütün detayları ile anlatıp kayda geçilmesini isterler, varsa bir suçları önlerine konulmasını talep ederlermiş.
2. Paralel iddiaları bir safsatadan başka bir şey değilmiş. Görünen o ki bu polislerin bir kısmı bir cemaat terbiyesi almış, ancak yaptıkları, cemaat kaygıları ile değil hakkaniyet esasına göre ve amirlerince verilen emri yerine getirmekten başka bir şey değilmiş. Cemaatten aldıkları terbiye, onları devletlerine ve görevlerine sadık insanlar yapmaktan başka bir şey değilmiş. Cemaatin ve bu görevlilerin en zayıf zamanlarında karşılarına çıka çıka örgütlü olarak işlenmiş suçlar değil başarı ile tamamladıkları, hatta bunun için devletten takdirnameler aldıkları görevler çıkmıştır. Sağda solda cemaat naraları atanlar tam fırsatını yakalamışken buna dair bir bilgi, belge getirememişlerdir.
3. Ülkenin demokratlarının demokratlıkları kendilerine yetecek kadarmış. Havuz medyası'nın görevi belli olduğu için mazur görülsün. Sonuçta ekmeklerini yanaşmalıktan çıkarıyorlar, kendilerine bağımsız, merkez medya diyenler, bağımsız internet portallarında arz-ı endam edenler de iş insan haklarının başka bir kesime yönelik olanı olunca olanca hasislikleri ile penguen kılığına girmişler, üç maymunu oynamışlardır. Kalem oynatanlar ise bir ve ikinci maddelerde iddia edilip de belgelendirilemeyen suçlamaları tekrardan başka bir şey yapmamışlardır. Daha da utanmazları bu kişileri ülkedeki bütün haksızlıkların sebebi imiş gibi gösterip, Hrant Dink cinayetine bile bulaştırmaya kalkmışlardır. “Hadi adamlar içerideyken getirin belgelerinizi müdahil olun ne davanız varsa görülsün hem de delil bulmakta zorlanan savcı ve hâkime de bir el atmış olursunuz.” Meydan okumalarına karşı, kuru iddialarını tekrarlamaktan başka bir şey söyleyememişlerdir.
4. Birtakım siyasîler, işlerin kendi ofislerinde planladıkları gibi yürümediğini, yaptıkları planların kafalarına geçiverdiğini görmüşlerdir. Bundan ders ve ibret alıp almadıklarını zaman gösterecek ama şu anki görüntüleri mora yakın bir kırmızılıktır. Bağıra bağıra tutuklayacaklarını önceden ilan edeceksiniz. Bir sürü emek zahmet, zaman harcayıp mahkemeler kuracaksınız, sizi çok sevecek hâkimler, savcılar bulmaya çalışacaksınız, adamlar kaçsınlar diye operasyonu önceden sızdıracaksınız. Ağız tadıyla “eey paralel” diyebilmek için bütün meşakkatlere katlanacaksınız. Adamlar kendi ayakları ile gelip teslim olacak, gözaltı süresi bitince adamları ‘yeddi Emin'e koruma altına vereceksiniz. Savunmalarını yapmaları için bekleşip gözaltı ve “korunma” sürelerini de güle oynaya geçirecekler. Siz ise onların okuyamadıkları cüzlerle alay etmekten başka bir şey yapamayacaksınız. Meydanlarda ağız tadıyla “kaçtılar” diyemeyeceksiniz. Seçim arifesinde toplum bir daha casusları, hırsızları hatırlayacak. 17–25 Aralık'ta sizi mağdur görenler bile mübarek Ramazan ayında sahur vakti bu yaptıklarınızı zulüm olarak görecek kendi elinizle karşınızda mağdurlar üreteceksiniz.
5. Daha önceki haklı-haksız davalarda sizin savunduğunuz fikirler karşısında görünen herkesin kötü niyetlerle bu konumda olmadığını görüp mahcup olabilirmişsiniz. Dava ve konusu ne olursa olsun hukuksuzluğun hukuksuzluk olduğunu öğrenip süreçteki adaletsizliklere vurgu yapanların hak namına yapıyor olabileceklerini anlayacaksınız. CHP'li vekiller ve özellikle Mahmut Tanal'ın süreci sonuna kadar takip etmesi, hukuksuzlukları yargıya, uluslararası kuruluşlara ve meclise taşıması karşısında haklarında daha önce yazıp çizdikleriniz aklınıza gelerek buruk bir mahcubiyet yaşayabilirmişsiniz.
6. İnsan hakları, taraf gözetmeksizin bütün insanların hakları demekmiş. Başkalarının hakları konusunda duyarlı davranmazsanız başkaları da sizin haklarınızı türkü söyleyerek ararmış. Orada meydanları dolduranlar ve TV kanallarında sürekli hak ve hukuktan bahsedenlerin (kendim dâhil olmak üzere) başkalarının hakları da aklımıza gelmiş ve o zamanki sessizliklerimiz ağzımızda kekremsi bir tat bırakmış oldu.
7. Cemaat ilk defa meydanlara inerek meydanlarda da farklı davranılabileceğini ispat etti. Adliyenin önünü dolduran kalabalıklar sessiz sedasız ellerinde dövizler ve pankartlarla Batı ülkelerinde örneklerini sıkça gördüğümüz protesto modelinin ülkemizde de olabileceğini göstermişlerdir. Ölçülü, edepli bir protesto ile de sonuç alınabilir, dert anlatılabilirmiş. Ailelere destek vermek için oraya gelenler olabilecek provokasyonlara karşı olabildiğince titiz, dikkatli bir eylem gerçekleştirmişlerdir. Protestonun cam çerçeve indirmekten ibaret olmadığını cümle âleme göstermişlerdir.
8. Son olarak da bu sürecin en büyük mağduru olan hâkim de birkaç kelamı hak ediyor. Bir hâkim ulu orta siyasilere methiye düzer, sanal ortamlarda onları sevdiğini söylerse, siyasîlerin en fazla yaptıkları şey olan başkalarını kullanma alışkanlıklarının mağduru olabilirlermiş. “Seni seviyoruz” dediğin adam seni kirli işlerine alet edip bayramını zehir edebilirmiş. Yalvar yakar “Bana bunları yaptırmayın bu kadar kanunsuzluğu ben bile yapamam” diye sevdiğin kişiye yalvarmak zorunda kalabilirmişsin. Sevdiğin kişi ise seni takdir etmeyi bir kenara bırak beceriksizliğinden dolayı tekdir bile edebilirmiş. Hele bu sürecin sonunda açılacak davalar, devran döndüğünde sana yöneltilecek suçlamalarla meslek hayatın tehlikeye girebilirmiş. Sadece onunla kalmayıp sağlığın, psikolojin ve sosyal ilişkilerin de risk altına girebilirmiş.
Comments