top of page

Hakikat toplumu devletin hakikati

  • Writer: Ihsan Colak
    Ihsan Colak
  • Feb 28, 2016
  • 3 min read

Mekkeli müşriklerle yapılan Hudeybiye musalahasında Peygamber Efendimiz, metni kaleme alan Hz. Ali’ye “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile yaz.” deyince anlaşmanın karşı tarafında bulunan Süheyl bin Amr; “Bunu kabul etmem. Ben Rahman ve Rahim’i tanımıyorum.” der.

Bu söz üzerine Peygamber giriş cümlesini değiştirir. Ardından “Bu Allah’ın Resulü Muhammed’in Süheyl bin Amr ile yaptığı anlaşmadır.” şeklinde yazdırınca, Süheyl; “Senin Allah’ın Resulü olduğuna inansaydım seninle savaşmazdım. Sen kendi adını ve babanın adını yaz.” der. Bunun üzerine metne, “Bu, Abdullah oğlu Muhammed ile Süheyl bin Amr’ın yaptığı anlaşmadır.” yazılır.

Bu dönemde Hz. Peygamber, Medine’de Müslümanlarla birlikte bir şehir devleti kurmuş, merkezî bir sistemi olan, uluslararası ve bölgesel anlaşmalar yapan bir toplum lideridir. Anlaşma yapılan yerde de büyük bir Müslüman kitle ile birlikte bulunmakta idi. Toplumun çoğunluğunun temsilcisi olması onun başkaları ile anlaşmalar yaparken baskıcı ve dayatmacı olmaya yöneltmiyor, bilakis, savaşlarda yendiği bir topluluğun temsilcisinin itirazlarını dikkate alıyordu. Peygamber olduğuna inanmayan bir toplulukla birlikte yaşama iradesini gösterirken karşılarına hakikatin temsilcisi değil “Abdullah’ın oğlu” sıfatı ile çıkıyordu.

Ayrıca, Medine’de oluşturduğu toplumsal hareketin aynı şehirde yaşayan Yahudi ve Hıristiyan topluluklarıyla aynı minvalde anlaşmalar yapılıyor. Aynı mekanlar paylaşıldığı halde onlara bir yaşam tarzı dayatma yoluna gidilmiyordu. Sadece akdedilmiş anlaşmaya uyulmadığı zaman karşılarına dikilip hesap soruluyordu.

Bu girizgahı Atilla Yayla’nın ‘Hakikat ve bireysel özgürlük’ başlıklı yazısında sorduğu iki önemli soruya binaen yaptım. Yayla, yazısında; 1) İyi toplum-sistem hakikat üzerine inşa edilen sistem midir? 2) Günümüz dünyasında toplumları-sistemleri hakikat üzerine inşa etmek mümkün müdür? Atilla Yayla, toplumun yanında sistemin hakikatinden bahsettiği için ilişki sorunlu kuruluyor. Zaten Yayla da bu sorunlu hale parmak basmak için bu yazıyı kaleme almış.

Atilla Yayla’nın iki sorusuna da küçük birer tashih ile evet cevabı vermek gerekiyor. Toplum tasavvuru ve toplum inşası bugünlerde algılandığı gibi olumsuz şeyler değildir. Bir toplumda yaşıyorsanız o toplum ile ilgili tasavvurlarınız vardır ve o tasavvurun gerçekleşmesi için gayret gösterirsiniz. Yayla’nın bu yazısı ve şimdiye kadarki çabaları da gösteriyor ki onun bir toplum tasavvuru var ve onun gerçekleşmesi için yazı yolu ile insanları ikna etmeye çalışıyor. Atilla Yayla örneğinde görüldüğü üzere bir hakikate dayalı toplum tasavvuru hiç de kötü bir şey değildir. Kişilerin ve kitlelerin inandıkları hakikatlere dayalı toplum tasavvurunda bulunmalarında sorun yoksa geçmişte olduğu gibi günümüzde de hakikate dayalı toplum tasavvuru ve inşası pekala mümkün olacaktır.

Tashih edilmesi gereken kısmı ise bunun bir sistem halinde toplumun bütün katmanlarına dayatılmasıdır. Sistem, doğası gereği bir güç uygulamasını gerektirir. Bu noktada hakikate dayalı bir sistem oluşturma düşüncesi, Atilla Yayla’nın zikrettiği sorunları da beraberinde getirir. Hakikat ona inananları ilgilendirir. O hakikate inananların oluşturduğu toplum ne kadar büyük ise o hakikatin görünürlüğü o kadar artar. Adıyaman’ın Menzil köyünde dayatılmış bir sistem yoktur. Aynı hakikat etrafında kümelenmiş insanların oluşturduğu bir toplum vardır.

Yazının başındaki örnekten yola çıkarak varacağımız nokta şu olmalıdır: Hakikate dayalı bir toplum tasavvuru olanların kendi hakikatlerine saygıları varsa etraflarındaki diğer toplulukları o hakikate zorla uymaya çalışmazlar. O toplulukların hakikatleri ile beraber yaşamayı kendilerine yol seçerler. Azınlıkların çoğunluklara saygısı, onlara açılacak yaşam alanları ile doğru orantılıdır. İslam öğretisi bunu çeşitli vesilelerle tekrarlar. “Müslüman erkeklere ve kadınlara söyle...” diye başlayan ayetler; devamında bahsedilen gerekliliklerin sadece o hakikate uyanlara uygulanabileceğinin en açık göstergesidir. “Sizin dininiz size bizim dinimiz bize” ifadesi de benzer bir paralelliği gösterir. Modernleşmiş Müslüman’ın devrin totaliter ideolojilerini takliden “benim hakikatime herkes uymalı” davranışı karşısında Ömer Muhtar’ın İtalyan bayrağını yere atıp ayaklayan bir askerini bundan men ederken “Onlar da öyle yapıyor ama” sözüne karşı cevabı herkese örnek olmalı: “Rehberimiz değil onlar.”

Bu vesile ile Müslümanların güçsüz ve azınlıkta oldukları dönemlerde çokça gündeme getirdikleri “Medine Vesikası”nı bir defa daha okumaları gerekiyor.


 
 
 

Comments


Featured Posts
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
  • Facebook Clean
  • Flickr App Icon
  • LinkedIn Clean
  • Google+ Clean

Created by Ihsan Colak

bottom of page